2020 yılı ile birlikte hemen hemen tüm dünyayı hızlı bir şekilde etkisi altına alan pandemi süreci, pek çok alandaki radikal dönüşümlere de bir şekilde aracılık etmiş oldu. Bunların başında da hiç kuşku yok ki iş yaşamı ve çalışma dünyasına ait temel dinamikler geliyor diyebiliriz. Daha önce pek çok şirket için uzak bir model olarak görülen “Home Ofis” ya da “Freelance” çalışma formları, bu dönemde tam anlamıyla bir tercihten ziyade zorunluluğa evirildi. Bir anlamda pek çok şirket, böyle bir çalışma modelini pratik düzeyde keşfetme ve uygulama şansı buldu. Tabi bu durumun etkileri, pandemi sona erip yaşam normale döndükten sonra da devam edecek gibi görünüyor. Çünkü bu tip çalışma modellerinin sağladığı ciddi ayrıcalıklar söz konusu.
Covid-19 olumlu ya da olumsuz yönleriyle, deyim yerindeyse iş yaşamındaki tüm ezberleri bozmayı başardı. Bunun iş dünyası açısından önemli bir kırılma yarattığı kesin. Nitekim pandemi dönemine ilişkin sayısal veriler de bu adaptasyonu bariz bir şekilde doğruluyor. Örneğin salgının yoğun olarak başladığı, ülke çapındaki karantinaların devreye girdiği mart ayından sonra pek çok kurum, kuruluş ya da işletme, hızlı bir aksiyon alarak faaliyetlerini sürdürecek yeni formüllere yöneldi. Bu noktada internetin, sosyal medyanın, özetle dijital dünyanın sağladığı avantajlar, bu dönemde yükselişe geçen belli uygulamalarla birleşti ve sonuç tahmin edilenin ötesine ulaştı. Pandemi döneminden sonra evden çalışma oranları %70 gibi ciddi bir düzeye ulaştı.
Evden çalışanların %52’lik bölümü, bu sürece kolay adapte olduklarını ve benimsediklerini ifade etti. Evde çalışanların %18’i bu sürece hiçbir şekilde alışamadıklarını, ofise bir an önce dönmek istediklerini belirtti. Fiziksel mekanlar ve geleneksel anlamda ofisler, artık şirket kültürünün odak noktası ya da temeli olarak tanımlanmıyor. En kritik kararlar, rutin toplantılar, anlaşmalar, kreatif görüşmeler, gayet verimli bir biçimde online platformlar üzerinden gerçekleştiriliyor. Bu durum, farklı şehirlerde yer alan tarafların bir araya gelme zorunluluğunu ortadan kaldırıyor.
Şirket maliyetlerinde de bu açıdan önemli bir azalma söz konusu diyebiliriz. İnsan kaynakları, organizasyonu ve iş kültürü sağlam ola şirketlerin bu süreci çok daha sağlam şekilde atlattığını görebiliyoruz. Pandemi süreciyle beraber iş hayatı ve çalışma biçimlerinde oluşan değişimleri şu şekilde toparlamak ve özetlemek mümkündür.
• Uzaktan çalışma modeli tercih değil, bir zorunluluktan doğmuştur. Bu aksiyonlar, daha çok hükümetlerin aldığı pandemi kararları neticesinde oluşturulmuştur.
• Kimi sektörler, iş yapısı ve işleyişi gereği bu çalışma modeli uygun değildir. Telekom sistemlerinin gelişmediği yerlerde ise online görüşmelerde ciddi aksamalar ve kopukluklar olmuştur.
• Bu durumu fırsat bilen kimlik avı dolandırıcılarına karşı siber güvenliğin sağlanması, daha çok gündeme gelmiştir.
• Normal dönemlerde uzaktan çalışma modelini ayda 3-4 gün civarında deneyen firmalar, bu uyum sürecini çok kolay geçirmiştir.
• Mobilite olmakla alakalı durum, şirketler tarafından zorunlu olarak yeniden değerlendirilmiştir. Bu nedenle seyahat programları, bu kritik dönemde belli sağlık riskleri doğuracağı için daha hassas yaklaşımlar öne çıkmaya başlamıştır.